Köşe Yazarları
YAŞAM BİLİMLERİNDE ETKİN BİR EKOSİSTEMİMİZ VAR MI?
02 Temmuz 2019, Sa
Türkiye’yi içine girdiği, aslında yüzyıllardır bir türlü çıkamadığı, ekonomik krizden yüksek katma değerli ürün ihracatı çıkaracak. Bunu gerçekleştirebilecek sektörlerin başında sağlık geliyor.
Türkiye’yi içine girdiği, aslında yüzyıllardır bir türlü çıkamadığı, ekonomik krizden yüksek katma değerli ürün ihracatı çıkaracak. Bunu gerçekleştirebilecek sektörlerin başında sağlık geliyor. Sağlıkta döviz kazandırıcı işlemler bakımından iyi olduğumuz bir alan tedavi edici hekimlik. Cihaz, ilaç, teknoloji ve biyoteknolojik ürün ihracatında da giderek daha iyi hale geliyoruz ama tüm bunlardan daha büyük başarılara ancak sağlıkta inovasyon ile ulaşabiliriz. Bununiçin yaşam bilimleri alanında girişimcisiyle, yatırımcısıyla, üretim yapan firmasıyla, devlet kurumlarıyla etkin ve verimli çalışan bir ekosisteme ihtiyaç var. Maalesef yıllardır verilen emeğe, aktarılan kaynağa rağmenyaşam bilimlerindebunu başarabildiğimizi söyleyemeyiz.Yine deyanlışlarımızı hızla düzeltebilirsek üretken, etkin çalışan ve herkes için yararlı bir ekosistem yaratabiliriz.
Uzun yıllar çocuk cerrahı olarak çalıştım, meslek hayatımın son zamanları hastane yöneticiliğinde geçti. Şimdilerde bir gönüllü olarak sağlıkta inovasyon konusunda ilgili kişi ve kurumlara elimden geldiğince destek oluyorum. Bu konuda ilk gözlemim ABD’nin özgün bir bölgesinde, özgün bir zaman diliminde, özgün şartlarda gelişen startupçılığın, jargonu dahil, bizim tarafımızdan olduğu gibi kopyalanmış olmasıydı. Haliyle bu kötü kopya bize uymamıştı, hele sağlığın bizdeki ekosistemine hiç uymamıştı. O nedenle bütün örnekleri inceleyelim, bilelim ama sonuçta bize özgü bir sistem ortaya koyalım. Öncelikle sağlık doğal olarak çok regüle bir alan ve maalesef yaşam bilimlerinde fikir, proje üretenlerin pek çoğunun bu regülasyonlardan haberi yok. Katıldığım bir etkinlikte podyuma çıkan sağlıkla ilgili startuplarınbir kısmının ürünlerinin, bırakın insanları, hayvanda bile denenme şansı mevcut değildi! Ancak bu insanlar fikir aşamasından çoktan geçmiş, çeşitli eğitimlere tabi tutulmuş, şirket kurmuş ama o güne kadar konu hakkında bir uzman hekimle karşılaşmamışlardı.
O halde ilk önce verimsizliği önlememiz gerekiyor. Yıllar önce Drexel Üniversitesini ziyaretimizde bu işlerin dünyadaki duayenlerinden Prof. Dr. Banu Onaral bize başarılarının sırrının işbirliği olduğunu anlatmıştı. Özgün bir fikri, projesi olan girişimci işe tek başına başlamıyor. İlk günden itibaren yatırımcı, hukukçu, pazarlama ve halkla ilişkiler uzmanı, kurum (üniversite)işe birlikte girişiyorlar. Böylece en baştan şirket içi ve dışında oluşabilecek hukuksal sorunlar, regülasyon problemleri projeyi bilen hukukçu ile birlikte göğüsleniyor. Yatırımcı ve kurum, ortağı olduğu girişimin yönetim sorunlarının minimale indirilmesinde katkı sağlıyor. Pazarlama ve halkla ilişkilerin önemini hepimiz biliyoruz zaten. Biz bu çalışma anlayışına epey uzakta olduğumuz için yaşam bilimlerinde de startuplarımızın pek çoğuhukuksal, yönetimsel, mali sorunlar veya tanıtım, pazarlama eksiği yüzünden başarısızlığauğruyor, kaynaklar israf edilmiş oluyor.
Sağlık ekosistemimizle uyumsuz bir startup ekosistemi var dedik, bunu biraz açalım. Bizim sağlık sektörü paydaşlarımızın, etkili sivil toplum örgütlerimizin bir çoğuinovasyon anlamında yapılanları, yıllardır bu ekosisteme verilen emeği bilmiyor; bilenler ise sağlıkta inovasyonun önemini henüz tam manasıyla kavramış değil. Öncelikle onların bu işe inanmalarını sağlamamız lazım. Ayrıca karar verici pozisyonda en etkili meslek grubu olan hekimler muhafazakar. Kullandığı bir aleti, teknolojiyi kolay kolay değiştirmiyor. Yalnız, içinden geçmekte olduğumuz kriz ortamı, her ne kadar içi ümit veren örneklerle halen doldurulmadıysa da, hükümetin yerli milli söylemi bir fırsat yaratıyor. Diğer sektörlerin aksine sağlıkta teknolojinin hizmetin maliyetinisürekli arttırması ve medikal enflasyonun sürdürülemezliği de avantaj. Yaşam bilimleri startuplarımız yeniyi üretmek kadar eski teknolojileri, cihazları kaliteyi bozmadan ama çok daha ucuza üretmeye de odaklanmalı, burada ciddi bir fırsat var.
Ülkemizin nüfusu 82 milyon civarında ve sağlığa yaklaşık kişi başı 500 dolar ayırıyoruz. Bu rakamlar çıkaracağımız startupları, yeni firmaları büyütmek için yeterli hacimde bir iç pazar yaratmıyor. İsrail gibi tamamen dış pazara yöneltecek kadar küçük de değil. O halde biz hem içeride hem de dışarıda ürününü satabilecek startupları desteklemek zorundayız. Tamamen yerli, milli kalacak ve globale açılma şansı taşımayacak girişimler, parlak fikirlere zaman ve kaynak ayırırken defalarca düşünmeliyiz.
Her yeni; sisteme kattığı yeni aktörler kadar güçlüdür. Mevcut ekosistemdeki tüm yatırımcılar sayı ve finansal güç açısından globalde boğuşması gerekecekstartuplar için yeterli değil. Halbukihastanecilikten, sağlıktan azımsanmayacak gelir elde etmiş insanlarımız var. Sağlığın finansal bakımdan lider sektör olduğunu görüp bu alana para koymak isteyenler var. Yaşam bilimlerinde etkin, verimli bir ekosistem kurarak bu insanları sağlıkta inovasyona yatırım yapmaları için cesaretlendirebiliriz. Ayrıca halihazırda ürün ve hizmet üretmekte olan sağlıkla ilgili kurumlar, hastaneler, firmalar çok düşük kar marjlarıyla, 10 yıldır arttırılmayan SUT fiyatlarıyla, hızla artan girdi maliyetleriyle uğraşıp duruyorlar. Onları artık esas değer üretecekleri sahanın sağlıkta inovasyon, yaşam bilimlerine yatırım olduğu konusunda da ikna etmeliyiz.
Şanslıyız, insanlık tarihinin çok özgün zamanlarından birinde, Bilim Devrimi çağının başlangıç evresinde yaşıyoruz. Bu sadece benim değil bir çok insanın tespiti. Bilimin tetiklediği aşırı hızlı değişimin sıradan vatandaş dahil herkes farkında. Startup benim gözümde bilimi süratle teknolojiye ve maddi manevi değere dönüştüren yapı demek. Üniversitelerimizin hepimizin çok iyi bildiği nedenlerle bilim ortamı olmaktan uzaklaşması da yaşam bilimlerinde etkin bir ekosistem oluşturmaktaki önemli handikaplarımızdan. Mevcut akademimiz, tüm gayretlerine rağmen, yeni teknoloji geliştirmeye, buluşlarını ticarileştirmeye pek yatkın değil. Bu sorunları aşmak için de yapılabilecekler var, çünkü artık bilimi üniversite çatısı altında olmadan da yapabiliriz. Fevkalade hevesli, heyecanlı, iyi yetişmiş gençlerimiz var. Onların kendilerini bilim alanında istedikleri gibi gerçekleştirebilecekleri ortamları yaratmalıyız. Bu amaçla eksikliği çok bariz olan münhasıran sağlıkla ilgilenen kuluçka merkezleri oluşturarak hem yardımlaşmayı kolaylaştırmalı, hem de multidisipliner çalışma anlayışının kök salmasını sağlamalıyız. Böyle merkezler sağlığın doğasında mevcut olan bütünselliğin de gereğidir.
Bu milletin parasıyla, belli ki gayet iyi niyetle, teknoloji transfer ofisleri, teknoparklar, teknokentler, kuluçka merkezleri kurduk; üniversite sanayi işbirlikleri oluşturduk ama ne başardık? TÜBİTAK, yetmedi Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurduk; ne başardık? TİTCK’mız vardı, bir de SEDAP kurduk; ne başardık? Bu yapılar yardımıyla hangi ürünleri, markaları çıkardık? Artık bu ağır kriz ortamında şapkayı öne koyup düşünme zamanı geldi. Bunu en çok TÜBİTAK ve TÜSEB yeni başkanları düşünmeli. Düşünmeyle yetinmemeli, her kesimin fikrini alıp derhal eyleme geçmeli, bu sahadaki inanılmaz verimsizliğe artık dur demeli. Devletin Cumhurbaşkanlığı kurulları, Bakanlıklar, TÜBİTAK, TÜSEB, TİTCK ve tüm bu konularla ilgili birimleri artık birbirleriyle rekabeti, iletişimsizliği en aza indirip işbirliği için şartları alabildiğine zorlamalı. Verilen desteklerin neredeyse tamamı boşa gidiyorsa, startupların en iyi ihtimalle %10 nu başarılı oluyorsa rahatlıkla çok radikal kararlar alabiliriz. Benim bu noktada basit bir önerim var. Devlet, ilk aşama startuplara çok nadir durumlar dışında destek vermesin. Startupların ilk aşamaları geçip geliştikleri ve global düzeyde kendilerini gösterebilir hale geldiklerinde veya klinik çalışmalar gibi nedenlerle yüksek rakamlara ihtiyaç duyduklarında devreye girsin. Şimdi bunun tersini yaptığımız için bir sürü gence para veriyor ama diğer konularda onları yalnız bıraktığımız için ilk aşamalarda tıkanmalarını, soluksuz kalmalarını önleyemiyoruz. Şu ana kadar yaşam bilimlerinde ciddi paralar karşılığı çıkış yapmış veya globale mal satmış bir marka oluşturabilmiş değiliz. Bu konuda her türlü öneriyi dikkate almalıyız, çünkü mevcut durumdan kötüsünü, neredeyse, yaratamayız.
Ekosistemdeki bir önemli sorun da özellikle öncü startuplarda gördüğümüz öğrenilmiş çaresizlik. Maalesef yıllardır önlerine çıkan her çeşit bürokrasiden, anlamsız engelden bıkmış durumdalar. Onlara özel bir önem vermek, özen göstermek gerekiyor. Bilhassa TÜSEB, TÜBİTAK ve diğer yapıların sağlıkta inovasyonun öncülerinin bir başarı hikayesioluşturması için devreye girmesi gerekiyor. Çünkü yeni girişimciler onları görüyor, buluyor ve konuşuyor. Bir ilacı, teknolojiyi üretmiş ve neredeyse satılır hale getirmiş bir girişimcinin hala sıkıntıda olması yeniler için hiç de iyi, motive edici bir örnek olmuyor. Bir genç bana “Rana hoca yapmış, başarmış ama hala önü açılmıyor, biz ne olacağız” diye sorduğunda verecek cevap bulamıyorum doğrusu. Küba’nın etkinliği yeterince kanıtlanmamış kanser aşısı hayali peşinde koşacağımızaProf. Dr. Nesrin Özeren’in aşıyla ilgili çalışmalarına destek verelim, zira ekosistemimizin daha hızlı ve sağlıklı gelişmesi için daha fazla iyi örneğe ihtiyacımız var.
Avrupa Birliği ile her fasılda köprüleri attık ama nedense tıbbi cihaz ve teknoloji regülasyonlarında harfiyen onlara uymaya çalışıyoruz. Artık aşırı regülasyonların halkın sağlığına zarar gelmesin kisvesi altında tekel yapılara hizmet ettiğini herkes biliyor. Tıbbi cihaz ve teknoloji sektöründe birkaç firma dünyadaki tüm sektörün %85’ini kontrol ediyor. Yani startupların işi bu nedenle de çok zor. Devlet kural koyarken bu durumu dikkate almalı. Ayrıca ülkemizde yeni geliştirilen cihaz ve teknolojiler için bir de etik kurul meselesi var. İlaç, tıbbi araştırmalar konusunda yıllar içerisinde kendilerini geliştiren etik kurullar konu cihaz ve teknoloji olunca haklı biçimde donanımsızlıklarını ifade ederek bu sahadaki çalışmaların sorumluluğunu almak istemiyorlar. Kısacası bir icat yapıyorsunuz, araştırma yaptıracak hastane, çalışmayı onaylatacak etik kurul bulamıyorsunuz. Devlet bu işleri kendi hastanelerinde yaptıramayacaksa niye bu kadar çok hastanenin sahibi diye sormadan edemiyorum doğrusu. Sağlıkta inovasyon işinde, herhalde savunmadaki başarısından ötürü çok bel bağlanan Aselsan ile ilgili de bir öneri getirmek istiyorum. Yetkililerinin ifade ettiğine göre Aselsan’da şu anda 500 mühendis ve uzman sağlıkla ilgili olarak çalışıyor. Henüz bir şey ürettiklerini görmedik. Bunun en önemli sebebinin yanlış ürün hedefi koymak olduğu belli. Aselsan ve ilgililer yanlışta israr etmemeli. Ayrıca fikir aşamasındaki startuplara teknik destek gibi Aselsan için küçük ama Türkiye için gelecekte büyük sonuçlara yol açabilecek işlere de bakmalı.
Türkiye sağlıkta önder ülkelerden biri olarak dünyanın her yerinden hasta alıyor, bir çok milletin vatandaşlarını sağlık alanında eğitiyor. Bilim ve kültür diplomasisinin önemini kavrayan devletimiz kurduğu Yunus Emre Enstitüsü, TABİP gibi yapılar aracılığıyla global düzeyde etkili olmaya gayret gösteriyor. Yaşam bilimleri ekosistemimiz bu haliyle bile yurtdışındaki araştırıcılar, girişimciler, yatırımcılar için bir cazibe merkezi. Türkiye’yi yaşam bilimlerinde AR-GE’nin küresel odaklarından biri haline getirmemiz yurtdışından değerli beyinleri kazanmamıza ve sonuçta hep birlikte insanlığa hizmet etmemizi de sağlayacaktır. Startuplarımız tek tek mücadele etmek ve kendilerini ispatlamak yerine bütünsel, dayanışmacı bir yaklaşımla hareket ederlerse ülkemizin sağlıkta inovasyon merkezi haline geldiğini global firmalara, yatırımcılara gösterebilir ve hayallerimizin ötesinde destekler buluruz.
Türkiye; sağlıktaki tarihsel birikimi, heyecanlı, hevesli, iyi yetişmiş ve girişimci ruhlu gençleri, altyapısı, bilimsel ve teknik donanımı, her türlü olanaksızlığa rağmen dünyayı yakından izleyen akademisyenleri ile yaşam bilimlerinde ciddi bir potansiyele sahip. Bu potansiyeli inovasyon ile değer katan yenilikçiliğe taşıyabilirsek çok başarılı olduğumuz sağlık alanında bir başarı hikayesine daha imza atmış oluruz. Böylece ülkemizin ihtiyaç duyduğu yüksek katma değerli ürünleri ihraç ederek hem insanlığa hem milletimize fayda sağlarız. Yukarıda sıraladığım veya getirilecek farklı önerilerle cesaretle radikal adımlar atabilir ve ayrıcamultidisipliner çalışmayı ve işbirliğini derinleştirerek sonuçta kendimize özgü bir modeli geliştirebilirsek yaşam bilimlerinde etkin ve verimli bir ekosistem kurmayı başarabiliriz.
Prof. Dr. Melih Bulut, 30.06.2019