Makale
Aşı Teknolojisi: Geleneksel Aşıdan Güncel Biyoteknolojik Aşıya
20 Mart 2018, Sa
S. İsmet Deliloğlu Gürhan | Pelin Sağlam Metiner | Aytül Gül | Ilgın Kımız
Giriş
Belirli bir hastalığa karşı spesifik koruma sağlamak üzere tasarlanmış biyolojik maddeler aşı olarak tanımlanır. Aşılar, bulaşıcı hastalıklardan korunmak için asırlardır yararlanılan ve son zamanların en ölümcül hastalıklarından biri olan kanseri önlemek, tedavi etmek ve yok etmek için kullanımı artan bir yaklaşımdır. Aşının uygulama süreci “aşılama” olarak adlandırılır (Aubrit et al., 2015; Lahariya 2016; Nevagi et al., 2018). Aşılama, insanlık tarihinin en önemli halk sağlığı etkeni olup, bu yolla her yıl milyonlarca insan hastalık ve ölümden korunmaktadır (Karch and Burkhar, 2016). Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre aşı uygulaması sayesinde 100 milyonun üzerinde çocuk bir yaşından önce aşılanmakta ve her yıl 2,5 milyon çocuk ölümden korunmaktadır (Argüt ve ark., 2016). Gene pek çok salgın hayvan hastalığı aşılama sayesinde eradike edilmiş ya da kontrol altına alınmıştır.
Diğer farmasötiklerin aksine aşı geliştirme çalışmaları, etkili nüfus erişimini sağlamak için gereken süreyi hesaba katmaksızın 15-20 yıla kadar sürebilmektedir. Bir aşı, yirmiye yakın klinik test gerektirmektedir ve bu işlemler aşı üretim birimi başına 900 milyon dolara mal olabilmektedir. Üretim başlı başına karmaşık ve uzun bir süreçtir. Yeni bir üretim zinciri oluşturmak ve nitelendirmek en az 5 yıl sürebilir ve muazzam bir yatırım anlamına gelir. Tek bir biyolojik üretim alanının ortalama maliyeti konumuna ve ürüne bağlı olmakla birlikte, 100 milyon ila 600 milyon dolar arasında değişmektedir. Aşı geliştirme çalışmalarında, umut verici erken-aşama aşı adaylarının, özellikle de GMP üretim potansiyelini değerlendirmek ve klinik gelişim planları tasarlamak adına fizibilite çalışmaları ile klinik uygulamalara geçiş için fonlara ihtiyaçları vardır. KOBİ'ler (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler), temel keşif ile erken klinik gelişim arasındaki Ar-Ge boşlukları arasında köprü rolü oynarlar. Çalıştıkları aşıların pazarlanması birkaç yıl sürmesine rağmen, KOBİ'ler teknolojilere ve tesislere kolayca erişebilmekte ve bu sürecin nasıl kolaylaştırılabileceğini iyi bilmektedirler (Medaglini et al. 2018).
Tarihsel Gelişim
Edward Jenner 1796 yılında ilk aşı adayını geliştirdiğinden beri bu alanda oldukça ilerleme kaydedilmiştir (Karch and Burkhar, 2016). 20. yüzyılın başlarında aşılar, çoğunlukla tavşan, koyun veya keçi gibi hayvanlardan elde edilen sinir dokularında, yeni doğan fare, sıçan veya tavşan beyninde ve de enfekte hayvanların kan serumu kullanılarak üretilmekteydi. 1930 yılında laboratuvar hayvanlarının yerini, virüslerin üretimi için, embriyolu tavuk yumurtası almıştır. Günümüzde bu yöntem mevsimsel grip aşısı üretimi için kullanılıyor olsa da, üretimdeki zaman alıcı ve stabil olmayan proses, yetersiz besleme, yüksek üretim maliyeti ve yumurtanın bileşenlerindeki alerjik potansiyel bazı kısıtlamalar getirmektedir. İlk olarak 1954 yılında polio virüsü üretiminde denenen hücre kültürü tekniği ile bu limitlerin üstesinden gelebilmek amaçlanmış, aşı üretimi için hücre kültürü teknolojisinin kullanılması kilit bir kilometre taşı olarak görülmüştür (Aubrit et al., 2015). Başlangıçta bu amaçla primer hücreler kullanılırken, üretim veriminin arttırılması, güvenli ve ucuz hale getirilmesi için diploit [WI-38 (kızamıkçık aşısı) ve MRC5 (kuduz, polio, hepatit-A, aşısı) hücreleri] ve sürekli [MDCK (mevsimsel grip aşısı) ve Vero (rotavirüs, çiçek, polio, kuduz aşısı) hücreleri] hücre hatlarının kullanılması gündeme gelmiştir. Diploit hücreler primerden kaynaklı olup düzenli ve normal karyotipe sahiptirler. Fakat sınırlı kapasitede seri pasajlanabilmeleri ve üremelerinde serum ve daha zengin ortam içeriği gerektiğinden GMP kurallarına uygun biyoreaktörlerde ölçek büyütme işlemi kolay gerçekleştirilememektedir. Sürekli hücre hatları ise sınırsız pasajlama özelliği ile hücre bankası sisteminde üretime, maliyetli ve alan sorunu olsa da döner hücre kültürü şişeleri, çoklu pleyt hücre fabrikasyon sistemleri ve de mikrotaşıyıcı sistemleri kullanılarak biyoreaktörlerde büyük ölçekte üretime izin verirken, ilerleyen pasaj numaralarında tümörojenik özellik kazanabilmektedirler. Bu sınırlamalar nedeni ile düşük maliyetli özel üretimlere uygun süspanse halde biyoreaktörlerde üretimi yapılabilen, insan retina kaynaklı PER.C6 (Batı Nil virüsü, grip aşısı) gibi yeni tasarım hücre hatları geliştirilmiştir (Li et al., 2014; Aubrit et al., 2015; Milián and Kamen 2015). Hücre kültürü temelli aşıların yanı sıra son zamanlarda çoklukla biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilen ve genellikle rekombinant tekniklere dayalı yeni dönem aşılar da çalışılmaktadır (Altıntaş ve ark., 2017; Moyle, 2017).
Günümüzde birçok hastalığa karşı aşı geliştirilmiş olsa da; Dang humması, lenfatik filariaz, edinilmiş bağışıklık yetersizliği sendromu (AIDS), sıtma, romatizmal kalp hastalığı (RHD) ve çeşitli kanserler için henüz etkin bir aşı bulunamamıştır (Moyle, 2017). Bu nedenle aşı çalışmaları; geleneksel, biyoteknolojik ve her ikisinin de kullanıldığı kombine aşı teknikleriyle geliştirilmeye devam etmektedir.
Aşı Üretim Tekniklerine Genel Bakış
Aktif bağışıklık için kullanılan aşıların en eski ve temeli sayılan geleneksel aşılar; canlı zayıflatılmış (atenüe), inaktif (ölü) ve inaktif toksin (toksoit) aşılardır ve bu aşılarda organizmanın tümü kullanılmaktadır (Moyle, 2017; Francis, 2018). Canlı atenüe aşılar, hastalık etmeni canlı mikroorganizmaların laboratuvar koşullarında zayıflatılması ile elde edilmekte olup doğal enfeksiyonu taklit ettiği için etkili bir aşılama stratejisi oluştururlar. Tüberküloza karşı BCG aşısı ve kızamık, kabakulak ve kızamıkçık karma (MMR) aşıları canlı atenüe aşılara örnektir (Kallerup and Foged, 2015). İnaktif aşılar, genellikle yumurta veya hücre kültüründe üretilmekte, üretim sıvısından ultrafiltrasyon, ultrasantrifügasyon ve kromatografi yöntemleri ile saflaştırılan hastalık etkeninin seyreltik B-propiolakton gibi kimyasal, ısıl işlem veya radyasyon ile öldürülmesi (inaktive edilmesi) sonucu oluşturulduğundan canlı atenüe aşılara göre kısmen daha güvenli aşılardır. Hepatit A, grip, polio ve kuduz aşıları inaktif aşılara örnektir (Li et al., 2014; Aubrit et al., 2015; Kallerup and Foged, 2015; Milián and Kamen, 2015). Bakteriyel toksinlerin kimyasal veya ısıl işlem ile inaktive edilmesi sonucunda toksoit aşıları elde edilir. Yaygın olarak kullanılan toksoit aşıları; difteri için Corynebacterium diphteria ve tetanoz için Clostridium tetani’den üretilen aşılardır (Besnard et al., 2016).
Canlı atenüe aşıların tekrar virülens özellik kazanma riski ve immün yetmezliği olanlarda enfeksiyon riski taşıması; inaktif aşıların atenüe aşılara göre daha az etkili olması; toksoitlere (inaktif toksin) dayalı ticari aşıların ise kültür ortamında karmaşık bileşenlere gereksinimi gibi geleneksel aşıların bir çok dezavantajı bulunmaktadır (Jorge and Dellagostin, 2017). Bunlara ek olarak, organizmaların tümünün kullanıldığı aşı sistemlerinin (canlı atenüe ve inaktif aşı) üretiminin büyük miktarlarda bulaşıcı ajanların kültürünü içermesi ve bu nedenle ilgili personel ve çevre için potansiyel bir tehlike oluşturması, yumurtalarda yetiştirilen veya hayvan hücre kültürü teknikleri ile üretilen bu aşılarda immünojenikliğin etkilenebilmesi veya potansiyel olarak alerjik/reaktojenik olabilecek istenmeyen "yabancı" proteinleri içermesi söz konusu olabilir (Francis, 2018). Aşı bileşiminde, hastalığa özgü antijen dışında antijen sunma kapasiteleri serokonversiyon oranlarını ve koruyucu etkinliği artırması bakımından potansiyel bir fayda sağlasa da, beraberinde ilgili hastalık için ihtiyaç duyulmayan birçok bileşenin de aktarıldığı bilinmektedir. Bu bileşenler, koruyucu antijenlere karşı bağışıklığı düşürerek aşı etkinliğini azaltabilir, immün sistemi uygunsuz ya da etkisiz cevaplara yönlendirebilir ve bazı durumlarda hastalıklara (örn, Streptococcus pyogenes'de grup A karbonhidrat ve M proteini romatizmal kalp hastalığı ile ilişkilendirilmiştir.) neden olabilir (Moyle, 2017).
Geleneksel aşıların bahsedilen bu sınırlamalarından dolayı, aktif bağışıklık için hastalıkların önlenmesi, kontrolü veya yok edilmesi adına, son yıllarda teknolojinin ilerlemesi ile daha fazla miktarda, saf ve güvenli ürünün daha kısa sürede üretildiği biyoteknolojik yöntemler ile geliştirilen aşılar çalışılmaktadır (Altıntaş ve ark., 2017; Moyle, 2017).
Rekombinant aşı teknolojisi, proteinlerin rekombinant ekspresyonunu ve viral vektörleri içermektedir. Bu sayede, kültürlenmesi zor olan veya kültürü yapılamayan virüslere karşı aşı geliştirilebilmektedir. Geleneksel yöntemlere göre daha kontrollü biyoproseslerde kısa sürede üretim sağlandığından güvenlik riskleri elimine edilebilmektedir (Hudu et al., 2016).
Subunit aşılar: Rekombinant DNA teknolojisi kullanılarak, kültürlenemeyen, yüksek oranda patojen olan ya da kültür açısından son derece pahalı olan organizmalardan bir veya birden fazla antijenik proteinler üretilerek oluşturulur. Subunit aşılar, zayıflatılmış aşıların yeniden virülens kazanması ve antijenik peptitlerin inaktive aşılarla denatüre edilmesi gibi yan etkileri azaltmaktadır. Subunit aşılar daha az immünojenik etki gösterir. İmmünostimülatör moleküller veya aşılara karşı bağışıklık tepkisini arttıran adjuvantlar eklenerek immünojenikliği arttırılabilir. Bu aşılara ticari örnek olarak Hepatit B virüsüne karşı Sci-B-Vac™; insan papilloma virüsüne (HPV) karşı Cervarix®, Gardasil® ve Gardasil9® ve ayrıca sıtmaya karşı Mosquirix™ verilebilir (Karch and Burkhard, 2016; Mohsen et al., 2017).
Nükleik asit bazlı aşılar: Canlı atenüe ve subunit aşıların pozitif özelliklerini birleştiren bir araç olarak geliştirilmiştir. Viral vektör ve plazmit DNA aşıları ruhsata sahip olmamasına rağmen insan klinik deneylerinde yoğun olarak değerlendirilmiş, güvenli ve immünojenik olduğu gösterilmiştir (Ulmer and Geal, 2016).
Nükleik asitler arasında mRNA'nın genomik entegrasyon, anti-DNA otoantikorlarının uyarılması ve uzun vadeli antijen ekspresyonunun neden olduğu immün toleransı gibi DNA tabanlı aşılara kıyasla birçok avantajı bulunmaktadır. Dahası, mRNA nükleer girişe ihtiyaç duymaksızın, yavaşça veya bölünmeyen dendritik hücrelere etkili bir şekilde transfekte edilebilmektedirler (Uchida et al., 2018).
DNA aşısı; ökaryotik hücre promotoru ve koruyucu antijen kodlayan genleri içeren, rekombinant bakteriyel plazmit omurgasında yer alan DNA aşı vektörünün ökaryotik hücrelerine transfeksiyonu ve gerekli transkripsiyon, translasyon basamaklarından sonra kodlanan aşı antijenlerinin MHC-I ve MHC-II yolakları üzerinden antijen sunucu hücreler ile sunumunu ve böylelikle hücresel ve humoral immun yanıtın ikisinin de uyarılmasını kapsayan, genellikle protein aşılarına göre daha etkili sitotoksik T hücre yanıtı indükleyen, geleneksel aşılara göre de daha güvenilir ve tanımlanabilir immun yanıtı uyarmayı sağlayan aşı çeşitidir (Gregory et al., 2013; Silveira et al., 2017; Zahm et al., 2017). DNA aşıları veteriner aşılarında kullanılmak üzere 2005 yılında lisanslanmasına rağmen, düşük transfeksiyon verimliliği, güçlendirici dozlara gereksinimi ve az olan immünojenitesi nedeniyle henüz insan klinik denemelerini engelleyen bir sınırlamaya sahiptir (Gulce et al., 2013, 2014); Silveira et al., 2017). Nanoteknoloji kullanarak oluşturulan yeni adjuvant sistemler ile çıplak DNA aşısı sonrası elde edilen nispeten düşük immun yanıt arttırılabilmekte ve uygun kompleks sistemlerle oluşturulan bu adjuvant sistemleri çalışmalarda umut vaad etmektedir (Gregory et al., 2013). DNA aşıları çok farklı türdeki enfeksiyöz hastalıklara karşı olduğu gibi çeşitli kanser türlerine karşı “DNA aşısı tabanlı kanser immunoterapisi” olarak da adlandırılan kanser aşısı olarak da kullanılmaktadır (Zahm et al., 2017).
Dentritik hücre (DC) aşıları: DC’ler, bağışıklık tepkisi başlatmak için T hücrelerini uyarıcı antijenleri sunan hücrelerdir (Galati and Zanotta, 2017). Hastalığın önlenmesini amaçlayan geleneksel bulaşıcı hastalık aşılarının aksine, dentritik hücre aşıları CD8 + T hücresi tepkilerini uyarma üzerine odaklanır. 2010 yılında ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), ilk kez kastrasyona dirençli prostat kanserli hastaların genel sağ kalımını artıran Provenge dentritik hücre kanser aşısını onaylamıştır. Sipuleucel-T (Provenge), PA2024 olarak adlandırılan rekombinant füzyon proteini ile ex vivo’da aktive edilen otolog periferal kan mononükleer hücrelerinden (PBMC) oluşmaktadır (Gardner and Ruffell, 2016). Provenge üretimi bir kaç adımda gerçekleşmektedir. Önce hastanın kanından lökoferez işlemi ile bağışık hücreleri toplanmakta, bu bağışıklık hücreleri daha sonra kendilerini prostat kanserine karşı uyaracak ve yönlendirecek olan proteine (rekombinant insan proteini PAP-GM-CSF) maruz bırakılarak aktive edilmiş dentritik hücreler elde edilmektedir. Son olarak, aktive edilmiş bağışıklık hücreleri daha sonra hastaya geri verilerek tedavi gerçekleştirilmiş olmaktadır (FDA, 2018). Bugüne kadar korunmuş etkili tümör reddi antijeni ve ekzojen antijen kaynaklarının çapraz sunumu güvenilir şekilde ölçülemediği için bu değişkenler sınırlayıcı ve/veya sıklıkla ölçülebilir değildir. Bu antijenlerin kültürlenmiş DC'lere daha sağlam bir şekilde girilmesini sağlayacak hedef mRNA uygulaması, viral olarak aracılık eden genomik modifikasyonlar ve DC-tümör hibrit hücrelerin oluşturulması gibi genetik manipülasyonlar gerçekleştirilebilmektedir. Genetik modifikasyonlar sayesinde DC’ler tümör hücrelerinden veya sentetik peptitlerden veya proteinlerden ekzojen olarak verilen antijenler yerine, tümör antijen genini taşıyan genetik vektörlerin transfeksiyonu ile endojen antijen işleme makinesini kullanarak proteinleri işleyebilmekte ve sunabilmektedir. Böylece rekombinant DC’ler yenilenebilir antijen kaynağı sağlayarak daha etkili hedefleme gerçekleştirebilmektedir (Abraham and Mitchell, 2016). Faz III çalışmalarında klinik etkinlik gösteren terapötik kanser aşısı olmamasına rağmen, neoantijenlere dayalı kişiselleştirilmiş kanser aşı gelişmeleri, tümör regresyonunu indüklemek için etkili bir yol olarak ortaya çıkmıştır. Mutasyonla ilişkili neoantijenler, tümör sızdıran lenfositi aktive etmek ve tümör regresyonunu indüklemek üzere tanımlanmıştır. Fakat yüksek mutasyon gösteren bazı hastalar immün check point blokajına yetersiz yanıt göstermiştir (Song et al., 2018). Kişiselleştirilmiş immünoterapi alanlarını, kök hücrelerden DC farklılaşması, derin dizilim teknolojisi (deep sequencing technology) ve CRISPR/Cas9 genomunun düzenlenmesi gibi yeni teknolojilerin değiştireceği düşünülmektedir (Saxena and Bhardwaj, 2018).
Sentetik peptit aşılar: Mikroorganizmaların koruyucu immun yanıt oluşturan antijenik bölgelerinin peptit dizinini belirleyerek sentezlenmesi ile elde edilen yapının aşı olarak kullanılması da DSÖ tarafından benimsenmiştir. Bu bağlamda, başlangıç materyalinin spesifikasyonu, üretim süreci ve final ürünün kalite kontrolüne yönelik kılavuz da oluşturulmuştur (WHO, 2014). Tamamen sentetik olmaları, bu aşıların mutasyon, yabancı patojenlerle veya toksik materyellerle kontaminasyon, vb. risklerinin olmamasının yanında kültür ortamlarında zor üreyen mikroorganizmalara karşı aşı geliştirilmesine olanak sağlamaları da önemli üstünlükleri gibi görünmektedir. Ancak, antijenik epitopun ilgili aminoasit dizini yanında çeşitli proteinlerin de katılımıyla ortaya çıkan üç boyutlu yapıdan oluşması modellemede bazı sorunlara neden olmaktadır. Bunun yanında, güçlü immun yanıt alabilmek için taşıyıcı partikülerin ya da güçlü adjuvantların seçimi de önemli bir basamaktır (Moĭsa and Kolesanova, 2011; Weidang et al., 2014). Halen çalışmaları devam eden malaria, hepatitis C, insan immun yetmezlik virusu (HIV), şap hastalığı, Afrika domuz vebası, influenza, antraks, insan papilloma virus (HPV), bazı terapötik anti-kanser aşıları gibi pek çok hastalık mevcuttur.
Yenebilir aşılar: Vitamin, protein ve diğer besleyici özellikler açısından zengin olup aynı zamanda aşı görevi gören gıdalardır. Bir bitkinin parçası, meyvesi veya bu bitkiden türetilen alt ürünler gibi yenebilir formatta üretilen tüm aşıları içermekte ve bunların oral olarak alımı sonrasında bağışıklık sistemini uyarmaktadır (Altındis et al., 2014; Aswathi et al., 2014). Yenebilir aşı olarak incelenen bir çok bitki, rotavirüs, kolera, gastroenterit, otoimmün hastalıklar veya kuduz için antijenleri eksprese etmek üzere transforme edilmiştir. Bu amaçla, domates, mısır, tütün, muz, havuç ve yer fıstığı gibi bitkiler genetik transformasyon yöntemlerinin başarılı bir şekilde geliştirilmesi ve test edilmesinden dolayı umut verici bir geleceğe sahiptir. Dünya çapında bulaşıcı hastalıkları azaltmak için, özellikle geleneksel aşılamanın zor olduğu ülkelerde yenebilir aşılar alternatif olarak düşünülmektedir (Glick et al., 2010; Laere et al., 2016). Burada bir diğer önemli konu da, aşı geliştirmek üzere transfekte edilecek bitkinin hedef kitle olan insan ya da hayvanlar tarafından sorunsuzca tüketilebilir olmasıdır.
Aşı üretiminde temizodaların önemi
Biyolojik ürünler için İyi Üretim Uygulamaları (GMP), ilk kez 1992 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayınlanmıştır. Belirtilen prosedürlerle üretilen biyolojik ürünler içerisinde; allerjenler, antijenler, aşılar, hormonlar, sitokinler, monoklonal antikorlar, enzimler, hayvan immun serumları, fermantasyon ürünleri (rDNA'dan türetilmiş ürünler de dahil olmak üzere), in vivo biyolojik teşhis reaktifleri ile gen terapisinde ve hücre tedavisinde kullanılan ileri tedavi tıbbi ürünler bulunmaktadır (WHO, 2016).
Temizoda kullanıma uygun olmalıdır, o ortamda uzun süreli çalışanlar için yaşamın kolaylaştırılmış olması gereklidir. Aşı sektöründeki temizodalarda herhangi bir hata yüksek parasal kayıplara neden olur. Doğru bir şekilde uygulandıklarında aşı üretim yöntemleri ve GMP bazı güvenlik önlemlerini öngörür. Hatalı ya da yetersiz attenüasyon, olası kontaminasyonlara karşı önlem olarak antibiyotik-antimikotik, vb kullanılması, çevresel kontaminantların büyük ölçüde uzaklaştırılması için saflaştırma süreçleri ve inaktivasyon için bazı kimyasal inaktivanların kullanılması bu önlemler arasındadır. Aşıların üretim hatalarına yönelik bilinen risklerine karşı önlem almak, kaliteli ürün çıkartmak için tanımlanmış genel temizoda düzeyleri önerilmektedir (WHO, 2012). Ek olarak, DSÖ’nün daha güncel sürümünde, biyolojik ürünlerin ve özellikle aşıların üretiminde kullanılan spesifik üretim proseslerini göz önüne alarak, aşı üretim tesislerindeki temizodaların DSÖ çevresel izleme; biyolojik üretim süreçleri için çevresel sınıflandırma gereksinimlerini geliştirmek adına, kullanılabilecek insan aşı üreticileri için rehberlik belgesinin dikkate alınmasını önerilmektedir (WHO, 2016).
Yukarıda kısa kısa tanımlanmış olan her aşı tipi için antijenin özelliğine, aşı hazırlama sürecinin türüne bağlı olarak, her üretim basamağı için belirlenmiş farklı temizoda standartları mevcuttur. Sonuçta hedef; ürünü, etkin kontrol aygıtlarının da katılımı ile olası kontaminasyonlardan korumaya yönelik tasarlanmış bir ortam oluşturulmasıdır. Bu nedenle, temizoda kurulumu yapan mühendislik kuruluşları ile o odaları kullanacak araştırmacı, üretici ve teknik personelin arasında bilgi aktarımı olmak zorundadır. Bunun için de kullanıcıların kendi proseslerini çok iyi bilmesi şarttır (Sunar, 2005).
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu özellikle Uluslararası Standartlar Kurumu (ISO) standartlarını (ISO 14644-1) kabul etmektedir (ISO, 1999). Avrupa standartları ise, dinlenme aşamasındaki durağan koşullar ile işlemlerin sürdürüldüğü dinamik üreç arasında daha ileri ayırt edici değerlendirmeleri içerir (European Commission, 2003) . Türkiye’de veteriner ve beşeri aşı üretiminde ilgili bakanlıklar Avrupa standartlarını eas alarak Güncel İyi Üretim Uygulamaları (cGMP) ve Avrupa Farmakopesi’ni kurallarını kabul etmektedirler.
KAYNAKLAR
- Abraham RS and Mitchell DA. (2016) Gene-modified dendritic cell vaccines for cancer. Cytotherapy, 18(11): 1446-1455.
- Altındis E, Gulce Iz S, Ozen MO, Nartop P, Deliloglu Gurhan I and Gurel A. Plant Derived Edible Vaccines and Therapeutics. Frontiers in Clinical Drug Research: Anti-Infectives, vol. 1, Chapter 5, 200-236. Atta-ur-Rahman (Ed), July 2014, Bentham Science Publishers, 367 Pages
- Altıntaş L, Enver H, Tutun H. (2017) Rekombinant DNA Teknolojisi ve Veteriner İlaç Geliştirmede Kullanımı. MAKÜ Sag. Bil. Enst. Derg. 5(2):193-204.
- Argüt N, Yetim A, Gökçay G. (2016) Aşı Kabulünü Etkileyen Faktörler. Çocuk Dergisi 16(1-3): 16-24.
- Aswathi PB, Bhanja SK, Yadav AS, Rekha V, John JK, Gopinath D, Sadanandan GV, Shinde A, Jacob A. (2014) Plant Based Edible Vaccines against Poultry Diseases: A Review. Adv. Anim. Vet. Sci. 2(5): 305–311.
- Aubrit F, Perugi F, Léon A, Guéhenneux F, Champion-Arnaud P, Lahmar M, Schwamborn K. (2015) Cell substrates for the production of viral vaccines. Vaccine 33: 5905-5912.
- Besnard L, Fabre V, Fettig M, Goussinov E, Kawakami Y, Laroudie N, Scanlan C, Pattnaik P. (2016) Clarification of vaccines: An overview of filter based technology trends and best practices. Biotechnology Advances 34: 1-13.
- European Commission, EudraLex Vol. 4: Good manufacturing practice (GMP) Guidelines, Annex 1: Manufacture of Sterile Medicinal Products (2003).
- FDA, 2018. “Question and Answers-Provegene”. https://www.fda.gov/biologicsbloodvaccines/cellulargenetherapyproducts/approvedproducts/ucm210037.htm . ET: 03.03.2018.
- Francis MJ. (2018) Recent Advances in Vaccine Technologies. Veterinary Clinics of North America: Small Animal Practice, 48(2): 231-241.
- Galati D and Zanotta S. (2017) Hematologic neoplasms: Dendritic cells vaccines in motion. Clinical Immunology, 183: 181-190.
- Gardner A and Ruffell B. (2016) Dendritic cells and cancer immunity. Trends in immunology 37(12): 855-865.
- Glick BR, Pasternak JJ, Patten CL. (2010) Molecular Biotechnology. Principles and Applications of Recombinant DNA, 4th ed. ASM Press, Herndon, VA, USA, 999 p.
- Gregory AE, Titball R, Williamson D. (2013) Vaccine delivery using nanoparticles, Frontiers in Cellular and Infection Microbiology, 3(13): 1-13.
- Gulce Iz S, Doskaya M, Borrego B, Rodriguez F, Gürüz Y, Deliloğlu Gürhan I, (2013): Co-expression of the Bcl-xL antiapoptotic protein enhances the induction of Th1-like immune responses in mice immunized with DNA vaccines encoding FMDV B and T cell epitopes, Veterinary Research Communications, 37(3):187-96.
- Gulce Iz S, Doskaya M, Caner A, Degirmenci Doskaya A, Rodriguez F, Guruz Y, Deliloglu Gurhan, SI (2014): A novel dual promoter DNA vaccine induces CD8+ response against Toxoplasma gondii sporozoite specific surface protein “SporoSAG” through non-apoptotic cells. Trials in Vaccinology, 3, 81-88.
- Hudu SA, Shinkafi SH, Umar S. (2016) An overview of recombinant vaccine technology, adjuvantts and vaccine delivery method. International Journal of Pharmacy and Pharmaceutical Sciences 8(11): 19-24.
- ISO 14644-1, Cleanrooms and Associated Controlled Environments – Part 1: Classification of Air Cleanlines Cleanroom Standards (ISO, 1999).
- Jorge S and Dellagostin OA. (2017) The development of veterinary vaccines: a review of traditional methods and modern biotechnology approaches. Biotechnology Research and Innovation 1(1): 6-13.
- Kallerup RS and Foged C. (2015) Classification of Vaccines. 15-29pp. In: Subunit Vaccine Delivery, Advances in Delivery Science and Technology. Foged C, Rades T, Perrie, Hook S (eds.) CRS, Springer Science and Business Media, New York, 260 p.
- Karch CP and Burkhard P. (2016) Vaccine technologies: From whole organisms to rationally designed protein assemblies. Biochemical Pharmacology 120: 1-14.
- Laere E, Ling APK, Wong YP, Koh RY, Lila MAM, Hussein S. (2016) Plant-Based Vaccines: Production and Challenges. Journal of Botany. doi:10.1155/2016/4928637.
- Lahariya C. (2016) Vaccine epidemiology: A review. J Family Med Prim Care 5(1): 7-15.
- Li S-M, Bai F-L, Xu W-J, Yang Y-B, An Y, Li T-H, Yu Y-H, Li D-S, Wang W-F. (2014) Removing residual DNA from Vero-cell culture-derived human rabies vaccine by using nuclease. Biologicals 42: 271-276.
- Medaglini D, De Azero MR, Leroy O, Bietrix F, Denoel P. (2018) Innovation Partnership for a Roadmap on Vaccines in Europe (IPROVE): Avision for the vaccines of tomorrow. Vaccine 36: 1136-1145.
- Milian E and Kamen AA. (2015) Current and Emerging Cell Culture Manufacturing Technologies for Influenza Vaccines. Hindawi Publishing Corporation BioMed Research International, Article ID 504831, 11 pages, http://dx.doi.org/10.1155/2015/504831.
- Mohsen MO, Zha L, Cabral-Miranda G, Bachmann MF. (2017) Major findings and recent advances in virus–like particle (VLP)-based vaccines. Seminars in Immunology 34: 123-132.
- Moĭsa AA, Kolesanova EF. (2011 Jan-Feb) Synthetic peptide vaccines, Biomed Khim. ; 57(1):14-30.
- Moyle PM. (2017) Biotechnology approaches to produce potent, self-adjuvantting antigen-adjuvantt fusion protein subunit vaccines. Biotechnology Advances 35: 375-389.
- Nevagi RJ, Toth I, Skwarczynski M. (2018) Peptide-based vaccines. 327-358 pp. In: Peptide Applications in Biomedicine, Biotechnology and Bioengineering. Koutsopoulos S (ed.) Woodhead Publishing, Elsevier, UK, 639 p.
- Saxena M and Bhardwaj N. (2018) Re-Emergence of Dendritic Cell Vaccines for Cancer Treatment. Trends in cancer 4(2): 119-137.
- Silveira MM, Oliveira TL, Schuch RA, McBride AJA, Dellagostin OA, Hartwig DD. (2017) DNA vaccines against leptospirosis: A literature review. Vaccine 35:5559–5567.
- Song Q. Zhang CD, Wu XH. (2018) Therapeutic cancer vaccines: From initial findings to prospects. Immunology letters 196: 11-21.
- Sunar D (2005) Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi “Temiz Odalarda Kontrol Parametreleri” Çalıştayı, 14.07.2005 www.atotest.com.tr/download/sunum/nisan2010/temoda1.pdf
- Uchida S, Yoshinaga N, Yanagihara K, Yuba E, Kataoka K, Itaka K. (2018) Designing immunostimulatory double stranded messenger RNA with maintained translational activity through hybridization with poly A sequences for effective vaccination. Biomaterials 150: 162-170.
- Ulmer JB and Geall AJ. (2016). Recent innovations in mRNA vaccines. Current opinion in immunology 41: 18-22.
- Weidang Li, Medha DJ, Singhania S, Ramsey KH, and Murthy AK (2014 Sep.), Peptide Vaccine: Progress and Challenges, Vaccines (Basel). 2014 Sep; 2(3): 515–536.
- WHO Environmental Monitoring of Clean Rooms in Vaccine Manufacturing Facilities Points to consider for manufacturers of human vaccines November 2012.
- WHO, Vaccines, synthetic peptide, Guidelines for the production and quality control of synthetic peptide vaccines; Adopted 1997, TRS No 889, Annex 1, Last update: 10 January 2014 10:57 CET).
- WHO (2016) Technical Reports Series No.999. WHO good manufacturing practices for biological products, Annex 2, Replacement of Annex 1 of WHO Technical Report Series, No. 822, 93-130 pp. In: WHO Expert Committee on Biological Standardization, sixty-sixth report. http://www.who.int/biologicals/areas/vaccines/Annex_2_WHO_Good_manufacturing_practices_for_biological_products.pdf. ET: 05.03.2018.
- Zahm CD, Colluru VT, McNeel DG. (2017) DNA vaccines for prostate cancer. Pharmacology & Therapeutics 174: 27–42.
____________________________________________________________________
Yazarlar Hakkında
S. İsmet Deliloğlu Gürhan, 1947 yılında İstanbul’da doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun oldu. Pratisyen veteriner hekim olarak Çankaya ve Batman ilçelerinde çalıştıktan sonra 1976’da Mikrobiyoloji ve Salgın Hastalıklar dalında uzmanlık eğitimini, 1993’de S.Ü. Veteriner Fakültesi’nde şap virüslerinin antijenik varyasyonlarının SDS-PAGE ile saptanması konulu tezi ile doktora eğitimini tamamladı. Bu süreçte 27 yıl T.C. Tarım Bakanlığı Ankara Şap Enstitüsü’nde hücre kültürü ile aşı virüsü üretim laboratuvarlarında çalıştı, Üretim Öncesi Kontrol Laboratuvarı’nı, Hayvan Hücre Kültür Koleksiyonu’nu (HUKUK) kurdu. 2001-2014 yıllarında E.Ü. Biyomühendislik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak bulundu. Halen emekli öğretim üyesi olarak aynı üniversitede çalışmalarına devam etmektedir. Çeşitli boyutları ile hücre kültürü teknikleri, monoklonal antikor üretimi, aşı üretimi konuları temel çalışma ve ilgi alanlarındandır.
Pelin Sağlam Metiner 1991 yılında İzmir’de doğdu. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Lisans bitirme projesi kapsamında; küçük ölçekli biyoreaktörlerde hayvan hücre kültürü temelli parazit aşısı antijeni üretimi, yüksek lisans tezinde ise DNA aşısı konularını çalıştı. Yer aldığı çeşitli projelerde edindiği deneyimler ile aşı çalışmaları konusunda kendisini geliştirdi. 2017 yılında aynı üniversite ve bölümde başladığı doktora eğitimine Hayvan Hücre Mühendisliği yelpazesinde yer alan geniş çalışma alanlarında devam etmektedir.
Aytül Gül, 1989 yılında Samsun'da doğdu. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Lisans tezini, monoklonal antikor ve nanopartikül konjugatlanması üzerine yapmasının ardından yüksek lisans tezinde rekombinant DNA üretim sistemlerine ve rekombinant hücre hattı geliştirilmesi üzerine yoğunlaştı. Ayrıca yüksek lisansı ve doktorası süresince meme kanserine karşı DNA aşısı üretimi, Kırım-Kongo kanamalı ateşi virüsüne (CCHFV) karşı aşı adayı rekombinant antijenlerinin üretimi konularında yer aldığı projelerde edindiği deneyimler ile rekombinant aşı çalışmaları konusunda kendisini geliştirdi. 2017 yılında aynı üniversite ve bölümde başladığı doktora eğitimine Rekombinant Hayvan Hücre Mühendisliği kapsamındaki çalışma alanlarında devam etmektedir.
Ilgın Kımız, 1991 yılında İzmir’de doğdu. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Bu süreçte yer aldığı projeler kapsamında hibridoma teknolojisi ve karakterizasyon çalışmaları, biyoreaktörlerde monoklonal antikor üretimi ve saflaştırması, serumsuz ortam tasarımı ve biyobenzer üretimi konularında deneyim kazandı. Doktora eğitimine de aynı üniversite ve bölümde Hayvan Hücre Mühendisliği kapsamındaki çalışma alanlarında devam etmektedir.