Makale
Ekosistemin öne çıkan aktörleri: Startuplar
01 Ekim 2018, Pt
“Sadece sağlık şirketleri ve büyük teknoloji devleri değil, gelişen teknolojilerle farklı sektörlerden birçok geleneksel şirket ilgileniyor. Bu ekosistemde aynı zamanda biyoteknoloji startuplarının rolleri artmaya devam ediyor.”
Selin Arslanhan Memiş
1990'lardan itibaren bilimsel araştırmaların seyrini değiştiren genom çalışmaları, son yıllarda yeni dizileme teknolojilerinin, büyük veri analizlerine ve modellemelere imkan veren yeni yöntemlerin yaygınlaşması ile birlikte küresel araştırma gündeminin odağına yerleşti. 2003 yılında İnsan Genom Projesi tamamlandığında 3 milyar dolarlık bir maliyet söz konusuyken, günümüzde bir genomun birkaç günde 1000 dolar gibi bir maliyetle dizilenmesi mümkün hale geldi. İnsan Genom Projesi ile tanı ve tedavide büyük değişimler gündeme geldiğinden, genom çalışmaları ilk olarak akla sağlık sektöründe dönüşümü tetikleyici olarak ön plana çıksa da, farklı birçok sektörü yakından ilgilendiriyor. Biyoteknolojide çığır açıcı gelişmelerin en önemli kaynaklarından biri olarak ortaya çıkıyor ve gıdadan plastik sektörüne kadar birçok alanı dönüştürüyor. Bu çerçevede yeni yöntemlerin gelişmesi ve yayılması ile birlikte gündemdeki yerini koruyacak, önemi artacak gibi görünüyor.
Gen terapi ve özellikle geçtiğimiz yıl FDA tarafından onaylanan CAR-T terapileri ile kişiselleşen uygulamalar, sağlık sektöründe yeni bir dönem başlatmıştı. CRISPR teknolojisinin yaygınlaşması beraberinde gen editleme çalışmalarının ve sentetik biyoloji çalışmalarının hızlanmasını getirdi. Sentetik biyoloji, mühendislik uygulamalarıyla canlı organizmaları, hücreleri yeniden programlamaya imkan veriyor. Farklı amaçlara göre yeniden programlanan ve yapay olarak tasarlanıp üretilen canlı sistemler, akıllı virüsler geliştirip kanserle savaşmak üzere programlamak gibi farklı alanlar için kullanılıyor. Son dönemde büyük sağlık şirketleri bu tür platformları birlikte çalıştırabilecekleri teknoloji şirketleri birlikte çalışıyor ve farklı uygulamalara yönelik yeni sentetik biyoloji platformları geliştiriyorlar. Sadece sağlık şirketleri ve büyük teknoloji devleri değil, gelişen bu teknolojilerle farklı sektörlerden birçok geleneksel şirket ilgileniyor. Bu ekosistemde aynı zamanda biyoteknoloji startuplarının rolleri artmaya devam ediyor.
21. yüzyılda bilim ve teknolojideki yeniliklerin hem ortaya çıkma ve yayılma hızlarındaki önemli artış, hem de yeni teknolojilerin multidisipliner ve giderek karmaşıklaşan niteliği gereği, büyük şirketlerin değişen süreçlere Ar-Ge departmanlarını adapte edebilme gücü azaldı. Ar-Ge verimlilikleri düştü. Yeni teknolojiler şirketlerin Ar-Ge modellerini ve dolayısıyla ülkelerin Ar-Ge’ye yaklaşımlarını ve ekosistemlerini değiştirdi. Yeni teknolojilerle birlikte, Ar-Ge ekosisteminde, değişime çok daha kolay adapte olabilen, sadece birkaç alana odaklanmış olarak çalışan teknoloji startuplarının sayısı ve önemi giderek arttı. Büyük şirketler, hem neredeyse bir zorunluluk hem de daha maliyet etkin bir seçim olarak inovasyona teknoloji startupları aracılığıyla erişmeye başladılar.
Girişimcilik ekosistemindeki hareketlenmeyi Türkiye’de de son yıllarda izleyebilmek mümkün. Biyoteknolojide de giderek daha da büyüyen bir startup havuzuna sahibiz. Son 10 yılda Türkiye’de hem Ar-Ge hem de girişimcilik ekosisteminde çok önemli gelişmeler oldu. Türkiye’de son birkaç yılda fonların yazılım startuplarından sonra artık biyoteknoloji gibi daha riskli alanlara yatırım yapmaya başladılar. Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemde dönüşüm şansı teknoloji startuplarından geçiyor. Bu fırsatı daha iyi kullanabilmek için şimdi yapılması gereken startuplar, yerli ve yabancı büyük şirketler ve küresel aktörler arasındaki bağlantıları iyi kurmak. Hatta bu aktörlere ek olarak politikaları ve kamu kurumlarını da ilişkilendirmek. Bunları sağlayacak arayüzler önemli bir araç olarak bugünün ihtiyaçlarından biri. Kurucusu olduğum ReDis Innovation, işte tam da buna odaklanan bir inovasyon arayüzü. İnovasyon ekosisteminin farklı bileşenlerini, ürettiği içerik ve programlarla bir araya getiriyor.
Biyoteknoloji ekosisteminde de bu ihtiyaçtan hareketle, 2016 yılında Türkiye'nin ilk biyoteknoloji odaklı hızlandırıcı programı olan BIO Startup Programını gerçekleştirmeye başladık. 3. yılımızı tamamladık. 2018 programımızın son aşaması artık gelenekselleştiği şekilde biyoteknolojinin Davos'u olan BIO Convention'da, Boston'da gerçekleşti. Bu yıl BIO Convention'ın 25.yılıydı. Birkaç yıl öncesine kadar BIO, büyük şirketlerin ağırlığında gerçekleşen bir organizasyon iken, bu artık değişti. BIO'ya katılan KOBİ'lerin ve startupların sayısı giderek arttı. Startupların CEO'ları BIO'daki panellerde çokça boy göstermeye başladı. BIO'daki birebir görüşmelerde startuplarla büyük şirketlerin işbirliği hızla arttı. BIO'daki panellerin neredeyse dörtte birine girişim sermayesi, startup gibi konular yerleşti. İşte değişim derken bundan bahsediyoruz. BIO Startup Programı, biyoteknoloji startuplarının bir sonraki aşamaya geçişlerini sağlamak için onlara fırsat sunmayı amaçlayan bir hızlandırıcı program ve üç yılda 98 başvuru arasından seçilerek hızlandırıcı programa 43 biyogirişimci katıldı. Bunlar arasından da 10'u ABD programına devam etti. Bu yıl da seçilen 3 biyogirişimci ve geçen yıllardan başarılı startuplarımız ile birlikte Boston'daydık. Yine BIO'da yatırımcılar ve global şirketlerle birebir görüşmeler yapma şansına sahip oldular. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin biyoteknolojide öne çıkabilmesinin yolu, buradaki potansiyelini öne çıkarabilmesinden geçiyor. 2019 programının hazırlıklarına başladık bile ve önümüzdeki yıl iş ortaklarımızı artırarak BIO Startup Programımızı büyütüyor olacağız. Gelişmeleri buradan da paylaşmaya devam edeceğiz.
______________________________
Yazar Hakkında
Selin Arslanhan Memiş, ReDis Innovation’ın kurucusu ve yöneticisidir. 2008- 2018 yılları arasında yer aldığı TEPAV’da İnovasyon Çalışmaları Programını kurmuş ve bu programın direktörlüğünü üstlenmiştir. Teknoloji ve inovasyon ekosistemi üzerine uzmanlaşmıştır. Bir inovasyon arayüzü olarak hayata geçirdiği ReDis Innovation’da şirketlere ve ekosistemin diğer aktörlerine, teknoloji ve inovasyon yol haritalarının şekillenmesi ve uygulanması konusunda destek verirken, aynı zamanda kamu politikalarının tasarımına katkı sağlamaktadır. Bugüne kadar “Yüksek Teknolojili Sektörlerde Kamu – Özel Sektör İş Birliği Modelleri”, “Startup Hızlandırıcı Programları”, “Ar-Ge Ekosistemi Yol Haritası” gibi çalışmaların arasında yer aldığı birçok farklı proje ve programın yürütücülüğünü yapmıştır. Selin Arslanhan Memiş, lisans derecesini Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden aldıktan sonra tezli MBA programını tamamlamıştır. Aynı zamanda Dünya Gazetesi köşe yazarlığını sürdürmektedir.