Makale
Yeni Teknolojiler ve Startuplar Türkiye Ekonomisi İçin Fırsattır
20 Mart 2018, Sa
Selin Arslanhan Memiş
Dünyanın içinden geçtiği teknolojik dönüşümle birlikte sadece üretim yöntemleri değil, Ar-Ge modelleri de değişti. 21. yüzyılda bilim ve teknolojideki yeniliklerin hem ortaya çıkma ve yayılma hızlarındaki önemli artış, hem de yeni teknolojilerin multidisipliner ve giderek karmaşıklaşan niteliği gereği, büyük şirketlerin değişen süreçlere Ar-Ge departmanlarını adapte edebilme gücü azaldı. Ar-Ge verimlilikleri düştü. Yeni teknolojiler şirketlerin Ar-Ge modellerini ve dolayısıyla ülkelerin Ar-Ge’ye yaklaşımlarını ve ekosistemlerini değiştirdi.
Yeni teknolojilerle birlikte, Ar-Ge ekosisteminde, değişime çok daha kolay adapte olabilen, sadece birkaç alana odaklanmış olarak çalışan teknoloji startuplarının sayısı ve önemi giderek arttı. Büyük şirketler, hem neredeyse bir zorunluluk hem de daha maliyet etkin bir seçim olarak inovasyona teknoloji startupları aracılığıyla erişmeye başladılar. Ar-Ge’de iş modellerini teknoloji startuplarını sürece dahil ederek yenilemeye başladılar. Büyük şirketler, teknoloji startuplarının projelerini, patentlerini kullanmak üzere yani Ar-Ge portföylerine erişmek üzere, startuplarla farklı tip anlaşmalar yapıyor ya da startupların kendilerini satın alıyor. Bu model, aynı zamanda projelerini ya da ürünlerini belirli bir aşamaya getirdikten sonra pazara girişe kadar gereken maliyetleri üstlenecek güçleri olmayan startupların exit (çıkış) stratejilerinin en önemlilerinden birini oluşturuyor.
Yeni sanayi devrimi teknolojilerinin en önemli özelliği, tekstilden ilaca farklı birçok sektörü aynı anda dönüştürme özelliğine sahip olmaları. Biyoteknoloji de bu yatay teknolojilerden biri. İlaç sektörü örneğini ele alırsak, FDA (Amerika Gıda ve İlaç Kurumu) verilerinden yeni ilaç moleküllerinin başvuru sahiplerinin ve ürünü ortaya koyanların kimler olduğunu analiz edebiliyoruz. İlaçta Ar-Ge süreci temel araştırma, preklinik çalışmalar ve klinik çalışmalardan (faz I, II ve II) oluşuyor. 2016 yılında onaylanan 19 yeni ilaçtan 13’ü küçük ilaç ve biyoteknoloji şirketleri tarafından geliştirilmişken, sadece 4’ü ilk 10’daki büyük ilaç şirketleri tarafından, kalan 2’si de diğer büyük şirketler tarafından geliştirilmiş. “İlacı geliştiren şirket” tanımına göre, bir şirketin bu kapsamda değerlendirilebilmesi için preklinik ve Faz 1 çalışmalarından itibaren ilaç Ar-Ge sürecini yürütmüş olması yeterli oluyor. Yani preklinik çalışmalar öncesini bu şirket yürütmemiş olsa bile “ilacı geliştiren şirket” olarak sayılıyor. Önemli olan preklinik sonrasına sahip olması. Bu çerçevede bakarsak, preklinik çalışmaların öncesi de ilacı geliştiren şirket tanımlanırken değerlendirilse, küçük ilaç/biyoteknoloji şirketleri tarafından geliştiren ilaçların sayısı 13’ün de üzerine çıkacaktır. Bu durumda bile 2016 yılındaki yeni ilaç Ar-Ge’sinin en az yüzde 70’inin küçük ilaç/biyoteknoloji şirketleri tarafından yapıldığını görüyoruz.
İlaç sektörü örneği, son yıllarda Ar-Ge’de değişen eğilimleri göstermek için son derece önemli. İlaç sektöründe örneklendirdiğimiz bu eğilimi, birçok sektörde izlemek mümkün. Dünyanın neredeyse her yerinde bilimsel ve teknolojik değişimi en hızlı izleyip, yapılarından dolayı da bu değişime en hızlı adapte olabilen aktör, teknoloji startupları. Büyük şirketler de bu inovasyona en hızlı erişen olmak ve Ar-Ge süreçlerine değer katabilmek için farklı yolları deneyerek birbirleriyle yarışıyorlar. Bazıları kendi inkübasyon merkezlerini kurup bunları oraya çekmeye çalışıyorlar, kendi girişim fonlarını kurup en erken yatırım yapan olmaya çalışıyorlar, ya da yine uluslararası inkübatörler, fonlar aracılığıyla bunu yapma çabasındalar.
Girişimcilik ekosistemindeki hareketlenmeyi Türkiye’de de son yıllarda izleyebilmek mümkün. Son 10 yılda Türkiye’de hem Ar-Ge hem de girişimcilik ekosisteminde çok önemli gelişmeler oldu. Türkiye’de son birkaç yılda fonların yazılım startuplarından sonra artık biyoteknoloji gibi daha riskli alanlara yatırım yapmaya başladıklarını da söylemek mümkün. Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemde dönüşüm şansı teknoloji startuplarından geçiyor. Bu fırsatı daha iyi kullanabilmek için şimdi yapılması gereken startuplar, yerli ve yabancı büyük şirketler ve küresel aktörler arasındaki bağlantıları iyi kurmak. Hatta bu aktörlere ek olarak politikaları ve kamu kurumlarını da ilişkilendirmek. Bunları sağlayacak arayüzler önemli bir araç olarak bugünün ihtiyaçlarından biri. ReDis işte tam da bu nedenle kuruldu. TEPAV'da üzerine çalıştığım yeni teknolojilere yönelik politika tasarım süreçlerini daha operasyonel hale getirmek ve aktörler arasında bir arayüz rolü üstlenmek için kuruldu. ReDis, "rediscover"dan yani "yeniden keşfetmek"ten geliyor. Yeni teknolojiler ve startuplar, Türkiye'nin inovasyon ekosistemini yeniden keşfetmesi için önemli bir fırsat sunuyor. ReDis, Türkiye'deki startup havuzu ile kamu kurumlarını, karar alıcıları ve politika yapıcıları, yerli ve yabancı şirketleri, küresel aktörleri işbirliğine sokmak için arayüz programlarını yürütüyor ve aynı zamanda bunlar için içerik üretiyor olacak. Yürütülen programların çıktılarıyla birlikte kamunun bu tür işbirliklerine yönelik teşvik politikasını şekillendirmesine, kurumsal şirketlerin bu yönde desteklenmesini sağlayacak mekanizmaların tasarlanmasına yani inovasyon politikalarına yönelik içerik üretmeye devam edecek.
____________________________________________
Yazar Hakkında
Selin Arslanhan Memiş, inovasyonu hızlandırma amacıyla, ekosistemdeki kamu kurumları, politikalar, startuplar ve şirketler arasındaki bağlantıları kuran ve buna yönelik içerik üreten ReDis arayüzünün kurucusudur. 2008 yılından beri yer aldığı TEPAV’da, İnovasyon Çalışmaları Direktörü olarak da, teknoloji politikaları ve inovasyon ekosistemi üzerine çalışmaktadır. Selin Arslanhan Memiş aynı zamanda Dünya Gazetesi köşe yazarıdır. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde tamamlamıştır. Bunun ardından TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nden MBA derecesini almıştır. Yüksek lisans tezi, biyoteknoloji firmaları Ar-Ge süreçlerinin ekonomik değerinin saptanması üzerine olan Memiş, “Ulusal Kanser Enstitüsü’nün Kurulmasına Yönelik Modeller Geliştirilmesi ve Etki Analizinin Yapılması”, “Yüksek Teknolojili Sektörlerde Kamu-Özel Sektör İşbirliği Modelleri”, “Start-up Hızlandırıcı Programları”, “İlaç Ar-Ge Ekosistemi Yol Haritası” gibi farklı proje ve programlar yürütmüştür.